Kimdir bu Arcadia, doğum süreci nasıl oldu? Doğum mu? Ne alaka, kitap grubu ve doğum?
Tam da pandemi öncesi, yaşadığım varoluşsal kaygıların üzerine 2. çocuğumun üzerimdeki lohusa etkisini, annelik sorgulamalarımı, onunla olan iletişimimdeki sıkıntıları anlamaya çalışırken,kendimi Klinik Psikolog Pınar Mermer’in eğitimlerinde buldum. Eğitim şahaneydi, ama sonrası hayatımda kendime yatırım yaptığım en şahane dönemin başlangıcıydı…
Hani ne varsa kadınlarda vardır derler ya, işte o eğitimler esnasında dahi bir iletişim uzmanı şöyle bir teklifte bulunur; ben çocuk büyütüyorum, ve çevremi bilinçli insanlarla doldurmak istiyorum, mümkünse bir WhatsApp grubu kuralım…
Ebeveyn grubu kuruluyor, ve tam bir ay sonra kapanmalar başlıyor. Bu dahi arkadaşımdan önce meğer Pınar Hanım’ı, lütfen bizim otelimizde eğitim yapın, ebeveynlere destek olun diye onu darlayan başka bir dahi kadın arkadaşımız daha varmış da, bunu sonradan öğreniyoruz. Kendisinin cesareti ve çılgınlıklarına teşekkür borçluyuz, zira turizmci ve iletişim uzmanı bu iki kadın sayesinde bugün burada size bu hikayeyi anlatıyorum.
Nerede kalmıştık, pandemi patladı. Kapandık, kendimize, içimize, online sohbetlere, depresyona, yeni keşiflere vs. vs… Malum olduğu üzere, WhatsApp grubu daha çok annelik üzerine, yaşanılan sıkıntılara dair çözümler üzerine tatlı tatlı konuşulan bir yer oldu. Fakat ben bu kısmın neresindeydim? 2 çocuğum, yaşadığım ağır sıkıntılar, terapiyle kendime gelmem, artık ben kimim, kim olmak sorusunu irdelediğim zamanların tam da başındaydım. Herkes psikolojik kitaplar sorgusuna geçmiş, çocuğumla şöyle problemler yaşıyorum derken ben artık bu kısımda olmak istemediğimi fark etmiştim.
Evet ben bir anneyim, ama bu benim tek kimliğim değildi, yanına bekarken, gençken, evliliğimin ilk yıllarındayken, oyun oynarken veya dans ederkenki Gülşah’ı koymak istediğim günlerdi… Ve tam da o günlerde nasıl olduysa, psikolojik kitaplar sorulduğu anda, 300 kişilik bir grupta, “Bir dakika arkadaşlar, anlıyorum sizi ama bence bir Ayfer Tunç’un ‘Osman’ kitabını okuyun da, bir roman etrafında olamadığımız anne-baba hallerimizin sonuçlarını görün” dediğimi hatırlıyorum. Ne yazmıştım ben, kafa mı tutmuştum, heyhat ne psikolojisi mi demiştim? Oturun roman mı okuyun demiştim, ne dedim nasıl dediğimi çok dert etmiyorum. Ama aşkla, arzuyla, heyecanla söylediğimi hatırlıyorum. Çünkü o günlerde o kitabı çevremde herkese okutmuştum. Ve oğlumun “Sende mi ailemizin Osman’ını okuyorsun babaanne dediğini hatırlıyorum”
Grupta yaptığım bu öneriden sonra, çok geçmeden inanmazsınız, kitabı heyecanla okuyan kadınlardan mesajlar almaya başladım. ‘Bu nasıl bi kitap Gülşah’, ‘sen ne yaptın Gülşah’, ‘böğrümü deldi’, ‘ben sadece anne değilmişim, ben hep kitap okuyan biriydim, annelik sürecimde roman okumayı unutmuşum’ gibi kıymetli sözcüklerle karşılaşmıştım. Ne yalan söyliyim, gururum kabarmıştı. Doğru yoldaydım. Çünkü kendi acılarımı çekip, gözyaşı dökerken, bir yerde bunlar sana hep deneyim, zamanı geldiğinde sende birilerine şifa olacaksın sözlerini tekrarladı içimdeki bilge kişi.
Ardından tabii kitabı okuyan o kadar kişi içinde dahi olan başka bir arkadaşım, artık grup kur, online sohbet aç, bu kitabı konuşmalıyız diye itici bir güçle beni ortaya attı. İyi ki yaptı…. Sonra bir gece saat 22.00’da kendimizi Ayfer Tunç üçlemesini konuşurken bulduk. Şahaneydi, korkutucuydu, romantikti, tanımadığımız kadınlar bir araya gelmiş, kitap konuşuyorduk… ve günlerden 22 mayıs 2021 zamanlarıydı, çünkü grup o tarihlerde kurulmuştu.
Gel zaman git zaman biz her ay buluştuk, sonra ‘yetti gari online, yüzyüze buluşalım’ dedik. Onu da başka bir dahi arkadaşımız attı ortaya. Masumiyet Müzesi konuşalım, sonra da müzeye gidelim dedi. Yaptık, çok derindi. Sonra biz bu buluşmaları çok sevdik, ve grubun sakinlerinin bulunduğu şehirlere ziyaretlerde bulunduk, delirdik, bayağı delirdik. Içimizde edebiyatla dolup taşan benliklerimizin yanında, neler neler ortaya çıkardık, hangi hallerimizi besledik bilemezsiniz. Pınar Mermer’in söylediği o ‘fırından ekmek yok sana’ cümlesindeki fırınları bulduk biz grubumuzda. Her bir ekmek fırını, başka ekmekler üretti. Hepsini keyifle yedik.
Ama bir eksik vardı, grubun ismi yoktu. Hep aklımda bir şeyler vardı ama bir türlü bu evet diyemiyordum. Pandemi de kurulduğunda Panclup diye düşündüm. Hem de Pan Tanrısına atıfta bulunmak istiyordum. Sonra araştırayım derken, bi dakka ya Pan Tanrısı dünyadaki cennet olan Arcadia’yayı koruma amaçlı gelmişti, Arcadia sakinleri kimdi peki? Tanrıçalar…. Grubumuzda sadece kadın var, ve hepsi o kadar ama o kadar başka kadınlar kii. Bunu öğrenir öğrenmez, hepimiz birer tanrıçayız, hepimiz biriciğiz, birbirimize yoldaş olmuş, oyunlar oynuyorduk dedim.
Arcadia’dan daha güzel isim olur muydu? İsmimiz böyle doğdu, ve son 3 senedir, Tanrıçalarımızdan ilhamla biz büyüyoruz, birbirimize harika alanlar açtık, ve artık gather-in platformunda, belki ufacıkta olsa başkalarına ilham oluruz kıvılcımıyla, aylık oturumlarımızı orada yapmaya başladık. Yeni bir yer, yeni insanlar geliyor her ay. Korkuyor muyuz? Endişe var mı? Heyecan? Hepsi var ama olsun, bir kitap okumaya gönüllü herkes için bu duyguları yaşamak serbest. Heyecanlı olmak veya kaygılı olmak, çok dert değil, işin ucunda kitap konuşmak varsa….
Benden bu kadar, eğer sizde gönüllüyseniz, aylık oturumlarımıza bekliyorum…