Geçtiğimiz sene bugün açılan BiblioPub: Beynelmilel, kütüphane meleklerinin bir armağanı bize! Paris’te yaşadığım yıllarda, hissettiğim derin yalnızlığı evde kitap okumak yerine kütüphanede kitap okuyarak hafifletebileceğimi söyleyen bir Melek’le karşılaşmıştım. İşte bu öneri, sonradan BiblioPub: Beynelmilel’in de tohumu atacaktı. Berlin Üstünde Gökyüzü (Der Himmel Über Berlin, Wim Wenders, 1987) filminin insan olmak isteyen melekleri de ilham oldu bana doğrusu… Biblioterapi kavramının kendisi de… Aman yanlış anlaşılmasın, terapist değilim! Sadece kendini daha iyi anlamaya çalışan, bazen yolunu tamamen kaybeden ve bir kitap sayfası dahi açamayan bir okurum.
Mekânı bir cyberspace olarak, sosyal, terapötik ve sanatsal boyutlarıyla iki katmanlı kurgulamak istedim. Bu katmanlardan ilki bağ kurmak (bu sefer ilhamım Johann Hari’nin harika kitabı Kaybolan Bağlar’dı), ikincisi de iyileşmek fikriydi (burada da Judith Herman’ın Travma ve İyileşme kitabından ilham aldığımı söyleyebilirim).
Mekanımızda bağ kurmanın anlamı, insanlar, nesiller, disiplinler, ülkeler, kültürler, dönemler, akımlar ve paradigmalar arası bağ kurmaktı. Gerek katılımcıların gerek konukların da yol boyunca bu bağları, bağlantıları hissedebildiğini düşünüyorum. Henüz kalıcı bağlar oluşturabilmek için bebek adımlarıyla ilerliyor olsak da, kalıcı bağlara sahip pek çok insan yeniden buluşmak, yeniden kavuşmak için buluşmalarımıza Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden katıldı. Cumhuriyet’in 100. Yılı vesilesiyle hazırlanmış ve odağı kitap olan kimi projeleri konuşma şansı bizleri nesiller, dönemler ve disiplinler arası bir deneyime taşıdı. Sezon boyunca farklı sanat dallarını da bir araya getirdik.
Bu bir senede neler mi yaptık?
Ocak ayında Nazlı Ökten ile Ocean VUONG’un “Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz” kitabını, çevirmiş olduğu bu kitapla ödül almış çevirmeni Deniz Koç’un da katılımıyla beraber konuştuk. Şubat’ta ise Hakan Altun ile farklı ülkelerden birbirimize, geçmişimize, bambaşka şehirlere bağlanıp birlikte okuduğumuz ve izleğimiz film yanında, yeniden buluşma alanlarının güzelliğini konuştuk. Mart, Dünya Tiyatro günü kapsamında bana, yazmış olduğum “Söz” isimli oyunun okunması şansını verdi. Yağmur Ruken Kahraman, Enes Has ve Öykü Ağtaş ile okumasını yaptığımız oyunu bedenlenmiş görebilmek ve seyircinin yorumlarını duyabilmek harika bir fırsattı. Nisan ayına geldiğimizde Murat ve Özlem Daltaban’ın Cumhuriyet tarihinden seçtiği 100 kitabı bir ses kubbesine dönüştürdüğü “100 Yıllık Söz” projesini onların ağzından dinledik. Bir sonraki ay, Meral Camcı bizlerle yine Cumhuriyet’in 100. yılı vesilesiyle hazırlanmış “100 sene 100 nesne” ansiklopedi projesini, proje ekibinden Burçak Görel’in de katılımıyla aktardı. Kendi yazmış olduğu “Kitap” başlığının sürecini anlattı bizlere. Haziran geldiğimizde yaza girmek hızımızı kesmedi ve Nalan Kurunç ile şiir ve onun şiirini konuştuk. Sezonu bitirkense Temmuz’un ağdalı yaz sıcağında çocukluk arkadaşım Pınar Yurdadön’ü mekanımda ağırlama onurunu yaşadım. Bizlere uzun yıllardır üzerinde çalıştığı mekan kavramını Dostoyevski’nin “Timsah” kitabı üzerinden aktardı.
Bütün bunlar bağ kurmanın çeşitli veçheleri olmuşken bir yandan da iyileştik. Sözümüzde, sanatımızda, hayal ve hatta rüyalarımızda iyileştik. Dayanışmanın çeşitli biçimlerini yaşadık. Topladığımız gelirlerin ve hononaryumların bir kısmı Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’ne, bir kısmı Hatay’daki deprem dayanışmasına, bir kısmı da sanatımızı bilgimizi ve hayatımızı iyileştirmeye harcandı. İtiraf etmeliyim ki, ilk ayların yoğun ve meraklı ilgisi yaza doğru biraz sönükleşti. Bu ne konukları ne de beni bir arada olmaya ve birbirimize anlatmaya, dertleşmeye, birbirimizi anlamaya dönük çabalarımızdan geri bırakmadı. Niteliğin ve derin bağların emekçileri ve yolcularıyız çünkü bizler. Eğer sen de içinden coşkuyla “Ben de!” diyorsan, hadi gel yeniden başlayalım.